Lifos (ilifos/Kifos) Dağı

İlifos’la İlgili Tarihî Bilgiler ve Bu Bilgilerin Değerlendirilmesi
Bilindiği üzere Erciyes dağının jeolojik ve kısmen tarihî kimliği ile ilgili en eski bilgiyi meşhur coğrafya alimi Strabon verir. (kişi ile ilgili bilgi). Onun verdiği bilgiler yaklaşık 2000 sene öncesine aittir. Tabiî olarak coğrafya ilgisinin dışında Erciyes ve civarı ile ilgili olarak az bir tarihî bilgi dışında Strabon’da başka bilgiye rastlanmaz. “Geographika” isimli eserinde Erciyes’le ilgili olarak şöyle der: “…Bütün Kappadokia’da hiç kereste olmadığı hâlde Argaios’un bütün etrafı ormanlarla kaplıdır ve böylece kolaylıkla kerestecilik yapılabilir; fakat ormanlık bölgenin hemen altında bir çok yerlerde ateşler ve aynı zamanda yer altında soğuk su vardır, fakat ne ateş ne de su satha çıkar. Bu sebeple memleketin çok kısmı otla kaplıdır. Bazı yerlerde de arazi bataklıktır ve geceleri buradan ateş çıkar. Memleketi tanıyanlar ağaçları işleyebilirler, zira onlar tehlikeye karşı dikkatlidirler fakat arazi ekseri insanlar ve bilhassa sığırlar için tehlikelidir, çünkü görünmeyen ateş çukurlarına düşebilirler. [1]”

Aynı yerde “Mazaka” (Kayseri)’dan, “Kilikia eyaleti olarak adlandırılan yerdedir.” der ve şöyle devam eder: “Bu şehre aynı zamanda «Eusebeia» ve ilave olarak da «Argaios’un yanında» denir. Zira burası, tepesinde hiç bir zaman kar eksik olmayan, dağların en yükseği Argaios’un (Erciyes) eteklerinde kurulmuştur ve buna tırmananlar (ki çok azdır) berrak havada hem Pontos hem de Issikos denizinin görülebildiğini söylemektedirler. Genellikle Mazaka, bir şehrin kurulması için uygun bir yer değildir; zira burada ne su vardır ne de tabiî bir şekilde tahkim edilmiştir; ve valilerin ihmali yüzünden surlar da yoktur [2].”

Erciyes ve civarı ile ilgili ikinci önemli eser 17. YY.’ın meşhur seyyahı Evliya Çelebi’dir. Onun verdiği bilgilerin önemli bir kısmı söylentilerden ibarettir ve çoğunun bilimsel bir değeri yoktur.

Önemli ilk araştırma ise Arnold Penter’in Viyana Tabiî müzesi adına yapmış olduğu (1902) araştırmadır. Bu araştırmaların neler olduğu ile ilgili bir bilgiye ulaşamadım.

Erciyes hakkında bir diğer çalışma, 1930-1932 yıllarında Hannover Coğrafya Cemiyeti adına Dr. Gerchard Bartch yapmıştır. Bartch Kayseri’de aylarca kalıp Erciyes’in muhtelif ölçekte haritalarını çıkarmıştır.

Prof. Dr. İsmail Yalçınlar, “Strüktüral Morfoloji”de Erciyes’in jeolojik yapısından bahseder. [3]

Ernest Chaput, “Türkiye’de Jeolojik ve Jeomorfolojik Tetkik Seyahatleri” isimli eserinde Erciyes’in coğrafî konumundan söz eder. [4]
Dr. Sırrı Erinç, “Jeomorfoloji”de özellikle Erciyes’teki buzul hakkında bilgi verir. [5]

Prof. Dr. Reşat İzbırak ise özellikle Erciyes’in kaynakları açısından çevre için olan önemine değinir. [6]

Halit Erkiletlioğlu, “Kayseri Tarihi” adlı eserinde Erciyes ve Kifos’tan şöyle söz eder:
“Eski Tunç devri olan 2500-2000 yılları arasında yerleşim mahalleri, Kültepe’de olduğu gibi höyükler üzerine kuruluyordu ki en önemlilerinden biri de Erciyes’in kuzey-doğu tarafındaki Kifos[7]un tepesinde bulunan bir yerleşim alanıdır. Burada oturan insanlar hayvancılık, madencilik, çömlekçiliğin yanı sıra ticaretle uğraşıyorlardı. Kaneş’in önemini kaybetmesinden sonra Erciyes’in kuzeyindeki bu Mazaka, bir site devlet olarak Tabalların önemli bir merkezi hâline gelir. Daha sonra muhtelif kavimlerin hakimiyetine geçen Mazaka bir süre de Perslerin hakimiyetinde kalmış. Ateşperest olan Persler, kutsal dağ Erciyes’i dinî temayülleri için uygun bir yer olarak görmüşler ve sürekli olarak bu çevreye yerleşmişlerdir. [8]

Mazaka’nın Frig dilinde Mazalos-Zeus’dan geldiği, bu kelimeyi Perslerin Mazaka şeklinde söylediği ve büyük anlamına geldiği ifade edilir. Mazaka’nın Kapadokyalıların ceddi olan Mosoch’dan ya da tanrıça Ma’dan geldiğine dair iddialar da vardır. [9]

Halit Erkiletlioğlu kitabında bu tarihî yerleşim alanının Mazaka olabileceğini, ya da hiç olmazsa Frig ya da Etilere ait bir site olabileceğini belirtilir ve buradaki kalıntıların bazı resimlerini verir. [10]

Muvaffak Uyanık da bizzat incelediği bu bölgenin bir tapınak şehir olabileceğini söylemiştir. [11]
 

Erciyes ve civarında pek çok medeniyetin ve kültürün yaşadığını ve Erciyes’in bu kültürlerin ilham kaynağı olduğunu biliyoruz. Mimariden güzel sanatlara, edebiyattan folklora kadar pek çok alanda bunun izlerini görmek mümkündür.

Ne yazık ki bitki örtüsü, hayvan varlığı, doğal kaynakları, tarihî, kültürel zenginlikleri ve benzerleri üzerinde Erciyes ve civarındaki dağlarla ilgili herhangi bir ciddî araştırma yapılmamıştır. Bunun en tipik örneği de Kifos (Lifos) ya da halk arasındaki söylenişiyle İlifos’tur.
İlifos dağının üzerindeki kalıntılar ve burada kimlerin, ne zaman yaşadığı ile ilgili yeterli ve güvenilir bilgi edinilememektedir. Bilgi eksikliğinin arkeolojik araştırma yetersizliğinden kaynaklandığını kabul etmek durumundayız.

İlifos
Erciyes’in Kuzey-doğusunda yer alan İlifos, kimi kaynaklara göre 2509 metre, kimi kaynaklara göre ise 2503 ya da 2501 metre yüksekliğe sahip[12], binlerce sene öncesinin bir yerleşim alanıdır. [13]
 


Erciyes’in yüksek bölgelerinin birer inziva alanı olarak kullanılması; hem Persler hem de Bizanslılar döneminde bu dağ ve çevresinin dinî bir merkez olması böyle yüksek bir alanda bir tapınak şehir olmasını âdeta zorunlu kılar. Ancak Erkiletlioğlu’nun söylediği gibi bu alan Mazakaların yerleşim alanı olabilecek kadar da bina kalıntılarıyla doludur.

Benim yüzeysel de olsa yaptığım incelemelerle edindiğim kanaat de buranın en azından bir tapınak şehir olduğu yönündedir.


Kayseri ile ilgili tarih kitaplarında Erciyes’in yüksek kesimlerinde bir tapınak şehrin varlığından hep söz edilir. Roma ve Bizans dönemi sikkelerinin üzerinde de Erciyes’in tepelerinde tapınak figürü yer alır. Erciyes’in zirvesine yakın yerlerde yer alan ve keşiş mağaraları olarak bilinen mağaraların da varlığı, dağ zirvelerinin dinî amaçlarla kullanıldığını göstermektedir.

İlifos’un Bugünkü Durumu
Erciyes çevresindeki önemli dağlardan biri olan Kifos’un güney ve Kuzey iki sivri ucu vardır ve ortaya doğru gittikçe artan basıklıkla geniş bir krater alanı bulunmaktadır.
 


Kifos’un üst kısmındaki bu geniş alanın çevresi tamamen surlarla çevrilidir.
 


Çepeçevre surların uzunluğu 1050 metredir. Temelleri hâlâ mevcut olan ve hâlen toprak içerisinde gömülü olarak 1 metre yüksekliğe sahip olan surun genişliği bazı yerlerde 1,5 metre bazı yerlerde ise 2 metre kadardır. Asırlarca tahrip edilen ve doğal olarak da yıkılan surların yüksekliğinin ise, hem iç kısımdaki hem de dış kısımdaki kalıntılardan hareketle, yaklaşık 3-4 metre civarında olduğu söylenebilir.


Surlarda, yaklaşık 66 metrede bir burç bulunmaktadır.
 


Sur üzerindeki toplam burç sayısı ise 16’dır. Uzun kenarı 350 metre, kısa kenarı 212,5 metre olan surun çevrelediği yerleşim alanı ise -74.375- m2’dir. Biri kuzeyde biri güneyde olmak üzere iki zirvesi bulunan İlifos’un büyük zirvesi kuzeyde, Kayseri’ye bakan zirvesidir. İki zirve arasındaki mesafe yaklaşık 250 metredir.


Alan içerisindeki yapılar bu iki zirvenin yamacında, sur diplerinden başlamak üzere  yukarıdan aşağıya ve batıdan doğuya doğru sıralanmıştır.
 


Çok odalı yapılar ortada yer almıştır. En büyük ve çok odalı yapı ise doğu tarafına yakındır. Çoğu tek odalı olan yapı sayısı ise yüzü geçmektedir.
 


Erciyes’e yakın ve dağın en alçak kısmı olan doğu tarafındaki sur dibinde dört adet su sarnıcı bulunmaktadır. İki su sarnıcının ve büyük yapının içinde hiçbir zaman suyun eksik olmaması künklerin faal olabileceğini akla getirmektedir.
 


Bu yapıların çeşitli zamanlarda hazine arayıcıları tarafından tahrip edildiği açıkça görülmektedir.

74.375 metre karelik alan içerisindeki yerleşim plânı şu şekildedir:


Yerleşim plânı

Yapılarda kullanılan taşların boyları 70, 67, 62, 45, 47 cm.; enleri 43, 40, 34, 32, 26, 21 cm. arasında değişmekte kalınlıkları ise 20 ila 40 cm. arasındadır. Surlarda kullanılan taşlar da hemen hemen bu ölçülerdedir. Ancak surlarda yer yer daha iri ve daha küçük taşlar da kullanılmıştır.

Dağın doğu ve kuzey tarafı hariç hiçbir yerinde ağaç bulunmamaktadır. Kuzey kısmı hem çok dik, hem de çayırlarla kaplı olduğundan kaygandır. Kuzey ve doğu tarafında bodur kavak ve meşe ağaçları bulunmaktadır. Kuzey-doğu tarafına doğru Hisarcık koruluğu uzanmaktadır.

Yaklaşık on yıl önce Hacılar Belediyesi tarafından bu dağın arkasına kadar asfalt ve her türlü aracın gidebileceği birkaç kilometrelik sıtabilize bir yol yapılması bu dağa ulaşımı çok kolaylaştırmıştır.

Yaklaşık 2300 metreye kadar araba ile çıkılabilmektedir. Kalan iki yüz metrelik mesafe ise sağlık ve yaş durumlarına göre 10-20 dakika arasında ve 30-40 dakika arasında çıkılabilmektedir. 

Bu, aynı zamanda dağın üzerindeki harabelerin çok kısa süre içinde hazine arayıcıları tarafından tamamen tahrip edilerek ortadan kaldırılmasını da kolaylaştırıcı bir etkendir.
 

Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU

Açıklamalar :
1- Strabon, Coğrafya (Geographika), Çeviren: Adnan Pekman, İstanbul Ü. Edebiyt Fak. Yay., Nr.: 1437, İstanbul 1969, 12. Kitap, s. 10
2- Strabon, Coğrafya (Geographika), Çeviren: Adnan Pekman, İstanbul Ü. Edebiyt Fak. Yay., Nr.: 1437, İstanbul 1969, 12. Kitap, s. 10
3- Prof. Dr. İsmail Yalçınlar, Strüktüral Morfoloji, Taş Matbaası, İstanbul 1969, c.II, s. 713-716.
4- Ernest Chaput, Türkiye’de Jeolojik ve Jeomorfolojik Tetkik Seyahatleri, Çeviren: Ord. Prof. Dr. Ali Tanoğlu, İstanbul Ü. Yay., İstanbul 1976, s. 102.
5- Dr. Sırrı Erinç, Jeomorfoloji, İstanbul Ü. Yay., İstanbul 1971, s. 198. Erciyes’le İlgili kısım
6- Doç. Dr. Reşat İzbırak, Erciyes Dağı’nın Değeri, Erciyes Dergisi, 1948, sayı: 68, s. 6.
7- Resim
8- Halit Erkiletlioğlu, Kayseri Tarihi, İl Kültür Müdürlüğü, Kayseri 1993, s. 10-14.
9- Halit Erkiletlioğlu, Kayseri Tarihi, İl Kültür Müdürlüğü, Kayseri 1993, s. 20
10- Halit Erkiletlioğlu, Kayseri Tarihi, İl Kültür Müdürlüğü, Kayseri 1993, s. 10-14.
11- Muvaffak Uyanık, Dağlarımız, Süreyya Bükey Basımevi, İstanbul 1948, s. 212.
12- Muvaffak Uyanık, Dağlarımız, Süreyya Bükey Basımevi, İstanbul 1948. s. 212.
13- Burada yeri gelmişken ifade etmeliyim ki gerek Erciyes dağının gerekse civarındaki dağların yüksekliğiyle ilgili resmî sağlıklı bilgi bulunmamaktadır. Erciyes ve civarındaki dağların yükseklikleri yeniden ölçülüp resmî olarak ilan edilmesi ve bütün çalışmalarda bu ölçülerin kullanılması gerekir. Bugün artık Erciyes’in yüksekliğinin 3916 metre olmadığı, altimetrelerin 3870 metreden yukarı göstermediği bilinmektedir (Muvaffak Uyanık, Dağlarımız, Süreyya Bükey Basımevi, İstanbul 1948. s. 185.)

Kaynakça :
Chaput, Ernest; Türkiye’de Jeolojik ve Jeomorfolojik Tetkik Seyahatleri, Çeviren: Ord. Prof. Dr. Ali Tanoğlu, İstanbul Ü. Yay., İstanbul 1976.
Erinç, Sırrı; Jeomorfoloji, İstanbul Ü. Yay., İstanbul 1971.
Erkiletlioğlu, Halit; Kayseri Tarihi, İl Kültür Müdürlüğü, Kayseri 1993
İzbırak, Reşat; Erciyes Dağı’nın Değeri, Erciyes Dergisi, 1948, sayı: 68.
Strabon, Coğrafya (Geographika), Çeviren: Adnan Pekman, İstanbul Ü. Edebiyat Fak. Yay., Nr.: 1437, İstanbul 1969.
Uyanık, Muvaffak; Dağlarımız, Süreyya Bükey Basımevi, İstanbul 1948, s. 212.
Yalçınlar, İsmail; Strüktüral Morfoloji, Taş Matbaası, İstanbul 1969.